- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 214,390
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 36
Bugün 22 Nisan Dünya Günü. Her yıl 22 Nisan’da kutlanan Dünya Günü aslında doğaya bir teşekkür değil, bir farkındalık çağrısı niteliğinde. Öyle ki her geçen gün iklim krizinin etkilerine şahit olurken doğanın bize sunduklarını koruma sorumluluğumuz da artıyor. Bu yılın Dünya Günü teması ‘Gücümüz Gezegenimiz’ olarak belirlendi. Dünyayı gerçekten kutlamak istiyorsak, onunla değil onunla birlikte yaşamamız gerektiğini unutmamak gerekiyor; oysa doğa bize her gün anlatıyor... Hayatta kalmak değil sadece mesele, birlikte yaşamak, birbirini gözetmek, birbirine iyi gelmek...
İklim Kanunu
Son günlerde Türkiye’de çevre gündeminin en çok konuşulan başlıklarından biri de İklim Kanunu. Geçtiğimiz günlerde bu kanunun ertelenmesi, umarım adil ve gerçekten sürdürülebilir bir gelecek için daha güçlü adımlar atmak adına bir fırsata dönüşür. Ben de bir sürdürülebilir yaşam aktivisti olarak bu konuda çok soru alıyorum, “Dilara ne düşünüyorsun bu kanun ile ilgili?” Öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim. Türkiye olarak Paris İklim Antlaşması’nı 2021 yılında zaten onaylamıştık. İklim Kanunu’nda ise amaç, Paris Anlaşması’na uyum sağlamak ve 2053 net sıfır emisyon hedefi için yasal altyapı oluşturmak. Kağıt üzerinde umut verici görünebilir, umut vermeli de. Çünkü iklim krizi hepimizin sorunu ve bu dönüşüme ihtiyaç var. “Fakat bu haliyle sürdürülebilir bir gelecek için yeterli mi?” diye soracak olursanız cevabım “Hayır” olacak. Neden mi?
Örneğin; net bir emisyon azaltım hedefinden bahsedilmiyor. ‘2053 Net Sıfır’ifadesi yer alıyor ama nasıl yapılacağına dair takvim, adım ve denetim planı net değil. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) bu kanunun en önemli başlıklarından fakat bu sistemin nasıl işleyeceği tam olarak açıklanmıyor. İçinde ‘ticaret’ geçen bir kavramın detaylarını bilmek herkesin hakkı. Denetim ve şeffaflık eksikliği de netleştirilmesi gereken en önemli adımlardan. Aynı zamanda iklim adaleti perspektifinin zayıf olduğundan bahsetmek mümkün. Kırılgan gruplar (çocuklar, çiftçiler, kadınlar, kırsalda yaşayanlar) için özel koruma ve destek maddeleri yeterli değil. Gıda güvenliği, yerel üretici, toprağın korunması gibi hayati konuların kanunun içinde yeterince yer bulmadığını düşünüyorum. Bir diğer eksiklik ve belki de en önemli konu ise eğitim ve farkındalık. Net bir çerçeve görünmüyor, konu ile ilgili müfredat ve derslerde farkındalık yaratacağı söyleniyor fakat hangi sınıflarda başlanacağı gibi detaylar net değil. Oysa iklim okuryazarlığı bu mücadele için yine atılacak kuvvetli adımlardan.
Dünya’dan örneklere bakalım. Örneğin; Yeni Zelenda’da ‘Bağımsız İklim Değişikliği Komisyonu’ kuruldu. Fransa’da ilkokuldan itibaren iklim değişikliği konusu zorunlu ders müfredatında. Almanya’da 2021 yılında gençlerin ‘Gelecek kuşakların hakları ihlal edilemez.’ başvurusuyla güçlendirilen Federal İklim Koruma Yasası’nda yıllık emisyon azaltım hedefleri yasal olarak tanımlı ve somut bir plan çerçevesinde.
Bizdeki mevcut plana baktığımızda sektörel hedefler, yıllık kontrol mekanizmaları ve anayasal güvence eksik duruyor. Ama yine de şunu önemsiyorum: Bu yasa, toplumsal farkındalık için bir fırsat olabilir. Konuşmamız, sorgulamamız, daha iyisini istememiz için bir kapı aralayabilir. Ben her zaman olduğu gibi gıdanın, üreticinin, suyun, toprağın, yerelin ve gezegenin tarafındayım. Ve bu yüzden, sürdürülebilirliği sadece kelime olarak değil, gerçek politika olarak görmek istiyorum. Unutmamalı ki biz doğayı korumayı seçersek, doğa da bizi korur. Ve son bir not. Bu kanun ile kimsenin bahçesinde yetiştirdiği bitkiye veya kümesindeki tavuğa bir vergi veya yasak getirilmeyecek, seyahatleriniz yasaklanmayacak. Bu bireysel değil toplumsal olarak yaptırımları olan bir kanun.
İklim Kanunu
Son günlerde Türkiye’de çevre gündeminin en çok konuşulan başlıklarından biri de İklim Kanunu. Geçtiğimiz günlerde bu kanunun ertelenmesi, umarım adil ve gerçekten sürdürülebilir bir gelecek için daha güçlü adımlar atmak adına bir fırsata dönüşür. Ben de bir sürdürülebilir yaşam aktivisti olarak bu konuda çok soru alıyorum, “Dilara ne düşünüyorsun bu kanun ile ilgili?” Öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim. Türkiye olarak Paris İklim Antlaşması’nı 2021 yılında zaten onaylamıştık. İklim Kanunu’nda ise amaç, Paris Anlaşması’na uyum sağlamak ve 2053 net sıfır emisyon hedefi için yasal altyapı oluşturmak. Kağıt üzerinde umut verici görünebilir, umut vermeli de. Çünkü iklim krizi hepimizin sorunu ve bu dönüşüme ihtiyaç var. “Fakat bu haliyle sürdürülebilir bir gelecek için yeterli mi?” diye soracak olursanız cevabım “Hayır” olacak. Neden mi?
Örneğin; net bir emisyon azaltım hedefinden bahsedilmiyor. ‘2053 Net Sıfır’ifadesi yer alıyor ama nasıl yapılacağına dair takvim, adım ve denetim planı net değil. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) bu kanunun en önemli başlıklarından fakat bu sistemin nasıl işleyeceği tam olarak açıklanmıyor. İçinde ‘ticaret’ geçen bir kavramın detaylarını bilmek herkesin hakkı. Denetim ve şeffaflık eksikliği de netleştirilmesi gereken en önemli adımlardan. Aynı zamanda iklim adaleti perspektifinin zayıf olduğundan bahsetmek mümkün. Kırılgan gruplar (çocuklar, çiftçiler, kadınlar, kırsalda yaşayanlar) için özel koruma ve destek maddeleri yeterli değil. Gıda güvenliği, yerel üretici, toprağın korunması gibi hayati konuların kanunun içinde yeterince yer bulmadığını düşünüyorum. Bir diğer eksiklik ve belki de en önemli konu ise eğitim ve farkındalık. Net bir çerçeve görünmüyor, konu ile ilgili müfredat ve derslerde farkındalık yaratacağı söyleniyor fakat hangi sınıflarda başlanacağı gibi detaylar net değil. Oysa iklim okuryazarlığı bu mücadele için yine atılacak kuvvetli adımlardan.
Dünya’dan örneklere bakalım. Örneğin; Yeni Zelenda’da ‘Bağımsız İklim Değişikliği Komisyonu’ kuruldu. Fransa’da ilkokuldan itibaren iklim değişikliği konusu zorunlu ders müfredatında. Almanya’da 2021 yılında gençlerin ‘Gelecek kuşakların hakları ihlal edilemez.’ başvurusuyla güçlendirilen Federal İklim Koruma Yasası’nda yıllık emisyon azaltım hedefleri yasal olarak tanımlı ve somut bir plan çerçevesinde.
Bizdeki mevcut plana baktığımızda sektörel hedefler, yıllık kontrol mekanizmaları ve anayasal güvence eksik duruyor. Ama yine de şunu önemsiyorum: Bu yasa, toplumsal farkındalık için bir fırsat olabilir. Konuşmamız, sorgulamamız, daha iyisini istememiz için bir kapı aralayabilir. Ben her zaman olduğu gibi gıdanın, üreticinin, suyun, toprağın, yerelin ve gezegenin tarafındayım. Ve bu yüzden, sürdürülebilirliği sadece kelime olarak değil, gerçek politika olarak görmek istiyorum. Unutmamalı ki biz doğayı korumayı seçersek, doğa da bizi korur. Ve son bir not. Bu kanun ile kimsenin bahçesinde yetiştirdiği bitkiye veya kümesindeki tavuğa bir vergi veya yasak getirilmeyecek, seyahatleriniz yasaklanmayacak. Bu bireysel değil toplumsal olarak yaptırımları olan bir kanun.