- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 15,284
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 36
Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 28 Haziran 1852 günü, ilerleyen yaşlarında yeryüzündeki en sıra dışı mimari projelere imza atacak dahi dünyaya gözlerini açtı. Onun beynindeki sistem diğer insanlardan çok daha farklı çalışıyordu. Gözünün gördüğü her şeyi anlamlandırabilecek bir adamdı. Antoni Gaudi, her projesinde insan için en fazla anlamı olan ‘doğadan’ esinlenmişti. Çizdiği projeler öylesine zor ve karmaşıktı ki inşası onlarca yıl bitmeyebiliyordu. Doğadan esinlenerek yaptığı en özel projelerde ilginç bir detaya yer veren Gaudi, o güne çok az kişinin yaptığı bir ‘kolon’ tasarlamıştı. Üstelik bunu dünyanın en özel katedrali olacak ‘La Sagrada Familia’nın hem içinde hem de girişinde kullanmıştı. İlk bakışta yamuk görünen kolonlar için ağaç dallarından esinlenen Gaudi büyük sırrı yeniden keşfetmişti. Kendisinden 1400 yıl kadar önce Ayasofya’nın çevresindekilere çok benzeyen bazı parçalar, ‘yamuk bile olsa’ yüzlerce yıl yapının ayakta kalmasını sağlayacak bir detay olabilirdi. Yamuk bir kolonun yapının sağlamlığını tehlikeye atıp atmadığına gelince, Ayasofya ve Gauidi eserlerinde bu ‘güç’ demekti. Peki son günlerde gündemden düşmeyen yamuk kolonlu bina da bu sırrın vücut bulmuş hali olabilir miydi? Gerçekten hatalı mıydı yoksa dâhiyane mi? Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Türer, yamuk kolonlu binanın ve Gaudi’nin ölümsüz sırrının detaylarını Milliyet.com.tr’ye anlattı.
SAGRADA FAMİLİA 100’ÜNCÜ ÖLÜM YILINDA TAMAMLANACAK
La Sagrada Familia’nın 19 Mart 1882’de başlayan inşaatı uzadıkça uzamış ve zorluklarla, Gaudi’nin ölümünün 100’üncü yılında, 2026’da bitirilmek için hızlandırılmıştı. 172 metrelik uzun kuleleri sağlam bir temel üzerinde Gaudi’nin mükemmel sanatıyla yükselmeliydi. Ancak hem güzel hem sağlam hem de devasa olan bu sıra dışı yapının içinde ve dışında kendisini ayakta tutacak yapı elemanlarına ihtiyaç vardı. Gaudi’nin eğimli yani yamuk kolonları bunu sağlayabilir miydi? Kendisi de Sagrada Familia’nın tasarımı sırasında bu soruları sıklıkla sorduğundan, öncesinde bir başka tasarımda denemişti. Colònia Güell Kilisesi, Antoni Gaudi’nin eğimli kolonları kullandığı ilk yapıydı. Onun için bir ‘antrenman’ da denebilecek olan kilise, Sagrada Familia’nın içinde ağaç dallarına benzeyen kolonların güçlü ve sağlam olduğuna dair yeterli işaret vermişti. Ancak Gaudi’nin eğimli kolonlar kullanmasının bir sebebi de zamanın gerektirdikleriydi. Prof. Dr. Ahmet Türer, dahi mimarın neden eğimli kolon kullandığını şöyle açıkladı:
Alıntı Metni
AYASOFYA’YI DA AYAKTA TUTUYOR
Eğimli doğru şekilde kullanıldığında yapının sağlamlığını sağlayan eğimli kolonlar, sadece Gaudi tarafından da kullanılmadı. Ondan 1400 yıl önce Ayasofya’nın ana binasının inşasında İsidoros ile Anthemios, 300 yıl önce ise zamanla hasar almış ve kaymış Ayasofya’nın sağlamlaştırılmasında Mimar Sinan tarafından kullanıldı. Ancak Gaudi bu kolonları ‘sanatçı’ gözüyle biraz daha süslemiş ve değiştirmişti. Gaudi’nin kolonlarında yapıyla destek elemanı arasında diğerlerinde olan duvar yoktu. Onunkiler ‘uçan payanda’ adı verilen bir yapıydı. Prof. Dr. Ahmet Türer’e göre eğri tasarlanan tüm kolonlar aynı etkiyi ve verimi sağlamıyordu. Prof. Dr. Türer bu noktada Mimar Sinan’ı işaret ederek, “Aslında tüm eğri kolonlar aynı şekilde ve verimde çalışmaz. Örneğin zeminden dışarı ve yukarı doğru çıkan kolonlar, genellikle bir üst katta çok fazla çekme gerilmesi yaratırlar ve modern mühendislik hizmeti alması gerekir. Ayrıca tabanda dar, üst tarafta geniş yapılar, deprem ve rüzgâr yükleri altında devrilmeye ve hasar görmeye daha müsaittir. Tabanda geniş ve yukarı doğru daralar yapılar, statik ve dinamik açılardan çok daha stabil ve dayanıklıdır. Mimar Sinan da tüm eserlerinde üstten tabana doğru genişleyen bir yaklaşım benimsemişti. Bu hem estetik hem de dayanıklı bir sonuç vermişti” diye konuştu.
Çapraz kolonların her zeminde kullanılabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Türer, eğimli kolonların kullanım amacına ilişkin, “Modern mühendislik yapılarında dış cephede ve düzlem içinde (içeri ya da dışarı yönde değil) çapraz elemanlar görmüşsünüzdür. Bu tür yapıların amacı, rüzgârda yüksek binaların aşırı sallanmasını engellemek, depremde yatay kuvvetlere karşı çok daha dayanıklı ve rijit bir yapı oluşturmaktır. Her zeminde çapraz kolonlar kullanılabilir fakat özellikle dar temelden geniş üst katlara doğru dışarı yönde genişleyen eğimli kolonların, zayıf zeminlerde kullanılmış olması, birçok problemli durumun bir araya gelmesi demektir. Dışarıya ve yukarı doğru genişleyen eğri kolonlar zayıf zemin koşullarında tercih edilmez. Mısır Piramitleri gibi tabanı geniş, üstü dar yapılar yüzyıllara meydan okuyabilir” dedi.
YAMUK KOLONLU BİNA HATA MI, DEHA MI?
Gaudi’nin hayatı boyunca örümceklerden, su damlalarından, yer çekimine yenik düşen pek çok şeyden etkilenerek ‘bilim’ dünyasında kattığı eserler ve değerler olmuştu. Ona göre doğa, bilimin ta kendisiydi. Prof. Dr. Ahmet Türer de dahi mimarın doğayla iletişimini “Gaudi’nin meşhur yapıları arasında en çok bilinen Sagrada Família, Casa Milà, Casa Batlló ve Park Güell, Church of Colònia Güell gibi yapılarında da eğimli, kubbeli, organik şekilli taşıyıcı elemanları kullandığı görülüyor. Özellikle birçoğunda kullandığı yumuşak ve organik görünümlü geçişler, günümüzde kullanılan keskin köşeli yapılara göre gerilme konsantrasyonlarını elimine eder ve bölgesel olarak aşırı gerilmeler oluşmasını engeller. Milyonlarca yıl içinde, canlılar da doğada benzer stabil yapılar oluşturmuştur. Mesela dağlar genellikle tabanda geniş, tepede dar olur. Hiç tabanı dar tepesi geniş ters üçgen şeklinde bir dağ gördünüz mü? Görmezsiniz çünkü stabil değildir ve yıkılır. Ağaçlar tabanda daha geniş olurlar, kemikler eklem bölgelerine doğru genişler” diye açıklıyor. Prof. Dr. Türer, İstanbul Kadıköy’de inşası süren ve sosyal medyanın gündemine oturan ‘yamuk kolonlu’ binayla ilgili, çok olumsuz sonuçları olabilen ‘P-Delta etkisi’ne dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı:
Alıntı Metni